SiliconWorx'ün tatile çıkmadan önceki son projesi, 1997 yılında başlamış olduğu ve uygulama safhasına gelmesine rağmen bazı finansal ve teknik sebeplerden dolayı sonlandıramadığı UMT2 / Umut Tarlaları İki'dir. (Evet, bu bir sebep, ama bir de tabi hep birlikte vejeteryan olup, inek yetiştiriciğine nefret beslememiz var. Gerçi vejete konusu kısa sürdü ama, olan olmuş, bütün inekler bayram havasıyla salınmıştı.
Oyunun birincisi UMT tee Amiga zamanında yayınlanmıştı. Ama gelmiş geçmiş en iyi oyun bile olsa, zaman geçtikçe Umut Tarlaları eskiyor, ot bürüyor, tezek boyu geçer oluyordu. Acil tedbirler almaya karar verdik. Milenyumun en kötü kokan oyunu yeni ve gelişen teknolojiye çiftçimizi aşina kılmak için revize edilecekti. Adam gibi grafiği olan traktör benim çiftçimin de hakkıydı. (Hatta ben ilk oyunda koyamadığım "ineğini traktörünü, sabanını kapıp savaşa gitme fikrini bile gizliden hazırlıyordum.)
Herşey SiliconWorx'e özgü titiz bir incelikle araştırıldı. Oyun tasarımı ve araştırmalar sırasında Anadolu köyleri sosyoljik ve mimari açılardan inceleniyor, hepimiz sırayla inek damında yatıyorduk. Çanakkale, Biga'da örnek seçilen iki köyde (Danişmend ve Pekmezli) 15 gün boyunca video çekimleri yapıldı. Herkes evine 3 ila 5 arası keçi aldı. İneklerimizi süsledik, tütün kırmayı öğrendik ve her fırsatta pratik olsun diye bol bol tavuk sağdık. Tam Biga'dan ayrılıp İç Anadolu turnesine çıkmak üzereydik ki... Çıkmadık!
Bu acı olayın ardındaki komplo teorileri, ancak UMT2'nin kitapçığı sonunda açıklanabilir. O büyük kurtuluş günü gelene dek, bu ve bunun gibi pek çok sinsi karmaşa karanlıkta kalmaya mahkumdur. Halk henüz bunlara hazır olmayabilir. Bu yüzden gizlenmesi ve sıkı sıkı örtülmesi gerekir. Günü gelene dek...
Onun için biz biraz köycülük maceramızı anlatalım burda:
Şimdi efendim, biz şeer çocuuğuz. Hiçbirimizin hayatında inek yumurtası görmüşlüğü filan da yok. Hayal edin! Hayatınız boyunca üzerinize (ve kameranıza) inek işedi mi? Yaa, benim de işememişti o meş'um güne kadar. İşemesi neyse de, sonra dönüp melül melül "e be adam, ne arıyon bacaklarımın arasında" diye bana bakması korkunçtu. Hayvan haklı. Ne arıyorsun kıçında eğilmiş iki büklüm? (Süt sağma makinasının fişini arıyordum...)
Çekimler sırasında tasarımcılarımız; tezek kokusu içinde cansiperane bir mücadele verdiler. Eşek tepmesine, inek işemesine, boğa saldırısına, boğadan kaçarken traktör altında kalmaya, horoz didiğine maruz kaldılar. Bol temiz hava, sağlıklı besinler, kaynağından kana kana su içmek, nehir kenarında ağaç gölgesine postu sererek karpuz yeme töreni ve ille de hararetli köy kahvesi muhabbetine rağmen direndiler. Arı kovanına sigara üfürünce ne olduğunu, hayır hayvanın orasından çekilmeyeceğini, olum ne biçim tutuyorsun çapayı ve aman allahım, traktör frene basınca hemen durmuyoru tekrar tekrar belleklerine kazıdılar. Kendilerini televizyoncu sanan gözü dönmüş köylü kızlarından kaçarak izbede gecelediler.
İşte bu büyük kahramanlara şükürler olsun ki, bugün buradayız. Onların sayesindedir ki, henüz bir araya getirecek toknolojimiz olmasa da bıraktıkları mirası gözümüz gibi saklayabiliyoruz. O fedakar cengaverler sayesinde bu kutsal, bu mübarek, bu behbehbeh malzeme hala elimizde. Sizlere sunma gururuna eriştiğimiz bu tasarım parçacıklarına bakarken o büyük insanları hatırlayın gençler! Unutmayın ki onlar... Onlar... Onlar iki kişiydiler. Bunu unutmayın çocuklar! Hiçbir zaman unutmayın bu kahramanları. Ve hepiniz çok iyi bilin ki umut, tarlada yetişmeyen tek şeydir! (Sera gerekiyor)
Kahramanlarımıza ne mi oldu? Şey oldu... Bigalı iki köylü kızı alıp, köye yerleştiler. Hepinize selam gönderiyorlar. Temiz havada babalar gibi yaşıyorlar. Kızlar fıstık gibi. Evi de, işi de çeviriyor. Bizimkiler de sonuna kadar hakettikleri "sedirde aniden yayma" mükafatlarının keyfini çıkarıyorlar. Ve sizlere diyorlar ki:
"Millet, gitsenize olum o şeerden! Bak orda bir ney var uzakta?"